Gönlümde güzel bir yer edinen Kanadalı Black Metal grubu “Panzerfaust”u bir kez daha sitede ağırlıyor olmanın mutluluğunu ve gururunu yaşıyorum. Panzerfaust, Black Metal’in görkemli tarafını icra eden bir grup. İçinde hem melodik partisyonların hem de ambiyans öğelerinin bulunduğu, sert ve sağlam bir müzik icra ediyor. 2021 yılında keşfettiğim Panzerfaust ülkemize de geldi bu yıl. Fakat ben o konsere gidemedim. Daha önce de bahsetmiştim, ülkemizdeki organizatörler Black Metal gruplarını hafta içi ya da pazar günü getirmek gibi bir geleneğe sahipler. Bu büyük ihtimalle tek taraflı bir şey değil ama sırf bu yüzden İstanbul dışında yaşayan biri olarak birçok konsere gidemedim. İşimizdeyiz, gücümüzdeyiz. Nasıl kalkıp gidelim hafta içi olan bir konsere? Panzerfaust’u canlı canlı dinlemeyi çok isterdim. Belki bir dahaki gelişlerine artık diyorum. Grubun 2019’da başlattığı seri dizisi olan “The Suns of Perdition”ın “Chapter I: War, Horried War”ı da bu tarihte çıkan ilk albüm oluyor. Ben de grubu bu albümü ile keşfettim. Tabi ki benim keşfim bu albüm çıktıktan 2 yıl sonraydı. 2020 yılında da “The Suns of Perdition - Chapter II: Render unto Eden” geldi. Bu iki albümü de 2021 yılında dinledim ve siteye sırasıyla yazdım. Bu iki albümden gerçekten çok etkilenmiştim. Öylesine şahane şarkılarla dolu iki albüm olmuştu ki bir ara sadece bu iki albümü başa sarıp sarıp dinliyordum. Black Metal’in o ihtişamlı tarafını dinlemeyi seven biri olarak elbette bu albümlerle mest oluyordum. Panzerfaust, uzunca bir süre çalma listelerimi süslüyor. Fakat arada sırada da grubun bir albümünü oturup baştan sona dinlemeyi istiyorum. Bu tür isteği bana yaşatan bir grup benim için zaten bebek gibi bir gruptur. 2022 yılına geldiğimizde ise serinin üçüncü bölümü geldi. “The Suns of Perdition - Chapter III: The Astral Drain” ile bu defa beni tümden ele geçirmeyi başarmıştı Panzerfaust. Çünkü bu albümde grup başka bir seviyeye geçmişti bana göre. Riff yazımları belki biraz daha normal seviyeye inmiş olsa da albümün içindeki büyü öylesine güçlü ki her bir şarkının ne denli dehşet verici olduğunu düşünüyorsunuz. Öyle kompleks riff yazımları falan duymak gibi bir derdiniz olmuyor. Özellikle davulun her bir şarkıda adeta bir lokomotif görevi görmesi ve vokalin de her bir şarkıyı kaotik bir şekilde bizlere sunuyor olması bu büyünün formülü oluyor. Bazı siteler bu albümü sıradan bir albüm olarak adlandırmış. Gerçekten inanılmaz! The Suns of Perdition - Chapter III: The Astral Drain bu serideki en dehşet verici forma bürünmüş albümdü. Albümdü diyorum çünkü tahtı elinden alındı! 2024 yılında insanlığın huzuruna sunulan bir sanat eseri var. Bu sanat eseri bir kez daha Panzerfaust’un ne derece tekinsiz bir grup olduğunu gösteriyor. Panzerfaust, bu yıl çıkardığı “The Suns of Perdition - Chapter IV: To Shadow Zion” ile bizlere görkemli bir Black Metal albümü ile görkemli bir resim çiziyor Kanadalı grup.
The Suns of Perdition albüm serisinin ana konusu şudur: “İnsanlığın kendi sonunu kendisinin getirmesi ve bu sona gelirken de farklı boyutların yaşanmasıdır”. Bu yüzden de bu albüm serisi adeta katman katman işlenmektedir. Birinci bölümde insanlığın kendisini yok etmenin en gözle görülür ve elle tutulur olgusu olan savaş teması işleniyor. İnsanlığın şiddete olan heveslerin getirdiği yıkıcı sonuçların anlatıldığı bir bölüm oluyor bu bölüm. İkinci bölümde ise bu defa işin daha çok felsefi tarafına geçiş yapıyoruz. Dini inanışların insanlık üzerinde ne derece hükümranlık kurduğu ve ahlaki olguların din kisvesi altında ne derece kullanılıp, insanlığın giderek bir bataklığa gömüldüğü anlatılmaktadır. Üçüncü bölümde ise bu defa soyut tarafa geçiyoruz. Nihilizm olgusuyla birlikte kozmik alanın da ele alındığı ve bu minvalde insanın ne derece değersiz bir varlık olduğu anlatılıyor. İnsanlığın kendine biçtiği değerlerin günün sonunda bir toz zerresi kadar önemli olmadığının altı çiziliyor. Dördüncü bölümde, yani bugünün konuğu olan albümde, bütün bölümlerdeki olgular bir araya getiriyor grup. İnsanın kıyametini ilan ediyor. İnsanlığın bütün her şeyi ile karanlığa doğru kendisini çektiğini ve bunun geri dönüşü olmadığını anlatıyor. Aynı zamanda The Suns of Perdition - Chapter IV: To Shadow Zion bu serinin son albümü ve son manifestosu olarak ilan edildi.
The Suns of Perdition’ın temasından da bahsettikten sonra gelelim işin sanatsal tarafına. Bu albüm için Panzerfaust’un müzik ile resim yaptığını söyledim. Peki, bu ne demek? Müzik ve resim benim için sanatın en önemli iki dalıdır. Fakat resmi müzikten daha görkemli ve daha önemli bulurum. Çünkü gözle gördüğümüz nesnelerin, şeylerin bir tabloda var olmasından öteye gider resim. Gözle görmediğimiz, bilmediğimiz, hayalini dahi edemediğimiz şeyleri de görürüz. Hayal dünyamızın sınırını anlarız. Örneğin Hollandalı “Hieronymus Bosch”un “Dünyevi Zevkler Bahçesi” adlı şaheserine baktığınızda sanatçının hayal dünyasının ne derece sınırsız olduğunu anlarız. Aynı zamanda bizlerin de hayal dünyasında ne gibi sınırlar olduğunu anlarız. Bu yüzden resmin sanatın en üstünü temsil eder benim için. Sadece benim için de değildir bu. İngilizce “Art” sözcüğü hem resim anlamına hem de sanat anlamına gelir. Bu yüzden de sanat=resim demek çok da yanlış olmaz. Günümüzdeki sikko modern resimleri konuya dahil etmiyorum elbette. Panzerfaust da işte sınırların ötesine geçen bir müzik yapmayı başarmış. Aslında bunu hep bu seviyelere yakın şekilde yapıyor. Fakat The Suns of Perdition - Chapter IV: To Shadow Zion albümünde grup kendinin ne derece büyük sanatçı olduğunu kanıtlamıştır. Oturup sıradan bir Black Metal dinlemiyorsunuz. Müzikal açıdan büyük bir hoşluğa, estetik açısından büyük bir ihtişama şahitlik ediyorsunuz. Serinin bu son albümünde Panzerfaust’un böyle cesur olması, bu derece ihtişamdan asla feragat etmemesi tüylerimi diken diken etti. Albümü bir gün içinde 4 kere dinledim. Hala da dinliyorum bu yazıyı yazarken. Black Metal’i bir sanat sergisi olarak kullanmak çok akıllıca gerçekten. Hem yazılan şarkılar hem davulun her bir şarkıdaki liderliği ve de vokalin bizlere bağır çağır anlattığı hikayeleri ile muazzam bir iş ortaya çıkmış. Bu albümün topyekûn bir başkaldırı olarak da görebiliriz. Sanatın gürültülü bir şekilde de icra edilebileceğinin hem de en görkemli bir şekilde icra edilebileceğinin büyük bir başkaldırısı The Suns of Perdition - Chapter IV: To Shadow Zion. İçindeki ambiyansı en üst seviyeye çıkarmak için elinden geleni ardına koymamış Kanadalı grup. Hatta albümün 3 numaralı şarkısında Türk bir konuk sanatçı da var. Bağlaması ile şarkıda solo atan bu abimizin adı da “Ahmet İhvani”dir.
Toparlayacak olursam; Panzerfaust The Suns of Perdition - Chapter IV: To Shadow Zion ile 2024 yılının en görkemli işlerinden birine imzasını atmış. Belki de en görkemlisi. 2024 yılında bu albümü yazamadığım için gerçekten çok pişman oldum. Hiç şüphesiz yılın en iyi albümü olurdu. Fakat tek başıma olunca işte bütün albümleri yazıp, yetiştirmem mümkün olmuyor. Neyse, çok da geç olmadan bu albümü de siteye yazmış oldum ve seriyi tamamlamış oldum. Bu zamana kadar dinlemediyseniz eğer bu kötülüğü daha fazla kendinize yapmayın! Bir sonraki yazıda görüşmek üzere, hoşça kalın!
Albüm Puanı: 10/10
Yorumlar
Yorum Gönder