Albüm Kritik 1240 (Trivium / Struck Dead)

Herkese selamlar! Bugün normalde klavyenin başına oturmayı düşünmüyordum. Daha doğrusu bu yazının konusu olan EP için oturmayı düşünmüyordum. “Trivium”un yakın zamanda çıkardığı “Struck Dead” EP’sini yazma isteği hiç içimden gelmiyordu. Fakat diğer taraftan da yıllardır dinlediğim bu grubun kariyerindeki ilk EP’sini yazma isteği de hep aklımda dolanı duruyordu. Ben de bugünü bu EP yazısına ayırmak istedim. Bu EP’yi yazmak istemememin en büyük nedeni de son derece anlamsız ve beni hiç de hoşnut etmeyen bir EP olmasıdır. Bu EP üzerine birkaç cümle söyleyip geçilmesi bana daha mantıklı geliyor. Fakat Trivium’da da sular durulmuyor bir yandan. Bu EP yayınlanmadan hemen önce “The Sin and The Sentence” albümü ile kendisini tanıdığımız ve grubun enerjisini ve dinamiğini ciddi anlamda değiştiren “Alex Bent”in gruptan ayrılması oldu. Trivium, davulcular konusunda hiçbir zaman şanslı bir grup olmadı. Alex ile 3 LP ve son olarak da Struck Dead EP’si kaydedilmiş oldu. Hiçbir zaman bu davulcunun fanı olmadım. Çok yetenekli ve yaratıcı bir davulcu olduğu su götürmez bir gerçek. Fakat her şarkıdaki gereksiz atakları ve bu ataklarla şarkıları yorucu bir hale getirmesi açıkçası canımı sıkıyordu. Trivium da uzun süre bu davul partisyonlarına göre şarkılar yazdığı için hep bu adamın önderliğinde Trivium şarkıları dinliyorduk. Şarkılar veya içinde bulundukları albümler kötü olmasa da günün sonunda benim için çekilmez davul dinletisinden başka bir şey olmuyordu. Elbette bir davulcunun gruptaki dinamizmi çok önemli. Şarkıların etkileyiciliğini belirleyen en önemli unsurların başında geliyor. Fakat hiçbir zaman bana “Travis Smith”in verdiği “kusursuz iş” hissini vermedi Alex. Travis’ten sonra gelen hiçbir davulcuda bunu göremedim. Alex’in çocuğunun sağlık sorunu nedeni ile Trivium projesinde devam edemiyor olması üzücü tabi ki. Fakat Trivium da adeta bir davulcu öğütme makinesine dönüşmüş durumda. Alex sonrası “Sepultura” davulcusu “Greyson Nekrutman” ile konserlere devam etme kararı aldı grup. Fakat bu da uzun sürmedi. Greyson’ın Sepultura ile programı Trivium’a uymadı. En sonunda da birçok büyük grupla çalmış olan “Alex Rudinger” ile yola devam etme kararı aldı. Tabi ki bu birliktelik sadece konserlerde mi olacak yoksa kalıcı olarak mı Trivium’da yer alacak henüz bu belirsiz. Bütün krizlerin yaşandığı bir Trivium’da aynı zamanda Struck Dead’in de heyecanı var. Peki, gerçekten de heyecan yaratan bir EP mi?


Kesinlikle hayır. Aslında burada yazıyı bitirip, önüme bakabilirim. Çünkü Trivium’un anlamsız işlerinden bir başkası olarak bu EP’de grubun diskografisindeki yerini aldı. “Silence In The Snow”dan sonra duyduğum en gereksiz Trivium işi bu EP oldu. Ne bitmek tükenmek bilmeyen bir “Ascendacny” fetişi varmış bu grubun arkadaş. Tamam o albüm dönemi için iyiydi. Sonraki 10 yıl için de iyiydi diyelim hadi. Fakat lütfen şu albümün artık abartıldığını bir kabul edelim yahu. Eğer geriye dönüp, küllerinden beslenmek istiyorsa Trivium bunu “Shogun” ile yapabilir sadece. Feyz alınması gereken tek Trivium albümü Shogun’dur. Bunu The Sin and The Sentence, “What the Dead Men Say” ve en son çıkan “In the Court of Dragon”da çok net bir şekilde gördük. Hep Shogun’daki şarkı yazımlarına benzer formüller vardı ve bu da bu albümlerde işe yaradı. Fakat Ascendancy öyle kalibrede bir albüm değil. Olmadığı için de bu öykünme EP’de hiçbir şekilde tat vermedi bana. Yine Alex’in bakın ne kadar iyi davulculuğum diye şov yaptığı, Trivium elemanlarının da Ascendancy’den kalma riffleri bir araya getirip, şarkılaştırdığı bir Trivium çalışması dinliyoruz. Buradaki esas önemli nokta bence grubun Alex’e sırtını çok yaslamış olması. Her şarkıda istisnasız sadece davula dikkat ediyorsunuz. Hem vokalin hem rifflerin (-ki en kötü riff yazımlarından bazıları ile karış karşıyayız grup için) hem de bas gitarda olağanüstü işler yapan Paolo’nun neler yaptığına asla dikkat etmiyorsunuz. Özellikle leş gibi bir şarkı olan Struck Dead’deki Matt’in vokali inanılmaz bir seviyede olsa bile orada da yine Alex rol çalmayı başarıyor. Alex’in gruptan gitmesi iyi mi oldu kötü mü oldu buna karar verecek kişi ben değilim. Fakat benim fikrim elbette var bu konu ile ilgili. Bence bu ayrılıştan sonra Trivium’un şöyle bir sallanıp, kendine gelmesi lazım. Evet, davulun şarkılardaki önemi aşikâr. Fakat bunu sürekli gözümüze sokmanın bir anlamı yok. Kaldı ki Trivium’un o kompleks şarkı yazımlarının dahi önüne geçiyor. Bu yüzden de bence daha dengeli bir davul yazımı olmalı Trivium şarkılarında. En azından bundan sonrası için.


EP'de üç şarkı var. En iyisi ilk single olarak yayınlanan “Bury Me With My Screams”. Struck Dead ve Six Walls da eşit derecede berbat iki Trivium şarkısı kesinlikle. Bu şarkılara ölüp biten arkadaşlar var. Onlara saygılarımı iletiyorum. Fakat ölüp bitilecek Trivium şarkısı mı kalmadı be abi demekten de kendimi alamıyorum. Bu EP için söyleyeceklerim bu kadar. Çok bile konuştum. Hiç beğenmedim. Grubun diskogradfisinde dinlemeyeceğim bir çalışma olmuş. Trivium ilk EP (orijinal şarkılar olan) çalışmasında hayal kırıklığına uğratmanın ötesime geçiyor ve bu EP’yi yok saymama neden oluyor. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere, hoşça kalın!

Not: Hay Japon temanıza da sıçayım ayrıca. Yeter!

Albüm Puanı: 6/10



Yorumlar